TÜKETİCİ MAHKEMELERİ DAVA ŞARTI ARABULUCULUK

30 Temmuz 2024 Salı

ÖZET  

Dünyanın birçok ülkesinde uzun yıllardır uygulanan  dostane çözüm yöntemlerinden  bir olan arabuluculuk, ülkemizde 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun   kabulü ve  22.06.2012 tarih ve 28331  sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte hukuk yaşamımıza girmiştir. Başlangıçta tamamen ihtiyari olarak  düzenlenen, fakat daha sonra toplum tarafından bilinirliğini arttırmak ve uyuşmazlık yaşayan taraflara dava dışında çözüm yollarına ilişkin farklı seçenekleri olduğunu gösterebilmek için 01.01.2018 tarihinden itibaren iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurmak dava şartı haline getirilmiştir.   İş Hukuku Uyuşmazlıklarında dava şartı uygulamasında iyi bir başarı oranının yakalanması  üzerine kanun koyucu TTK.’na 5A maddesi ekleyerek 01.01.2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Türk Ticaret Kanunu’nun  4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını dava şartı haline getirmiştir.   

Son olarak 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna 73. Maddesinden sonra gelmek üzere 73/A maddesinin eklenmesini içeren kanun teklifi TBMM Genel Kuruluna sunulmuştur.    

Bilindiği üzere arabulucunun, önüne gelen uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olup olmadığın denetleme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ayrıca mevzuatta düzenleme bulunmamakla birlikte arabulucunun, uyuşmazlık konusunun dava şartı arabuluculuk kapsamında kalıp kalmadığını denetlemesi de kendisinden beklenmektedir. Bu nedenle arabulucuların tüketici, satıcı- sağlayıcı, tüketici işlemi gibi genel kavramları bilmesi, hangi uyuşmazlıkların tüketici mahkemelerinin görev alanı içerisinde kaldığını ve bu uyuşmazlıkların hangilerinin arabuluculuğa elverişli olduğunu tespit edebilmesi gerekmektedir.   

Bu çalışmada tüketici uyuşmazlıklarıyla ilgili olarak temel bazı kavramalara değinilmeye çalışılmış,    tüketici mahkemelerinde kimlerin davacı ve davalı sıfatına sahip olabileceği, hangi uyuşmazlıklara ilişkin dava açılabileceği ve hakem heyetlerinin görev alanından bahsedilmiştir. Son olarak hangi davalarda dava açmadan önce arabulucuya başvurunun dava şartı haline getirildiği, istisnalarının neler olduğu  ve  yasalaşması beklenen diğer değişikliklerle ilgili değerlendirmede bulunulmaya çalışılmıştır.  

GİRİŞ    

Sanayi devriminden önce bazı  yasal düzenlemeler bulunmakla beraber tüketicinin korunması olgusu dünyada 19. yüzyılda gelişmiştir. Önceleri daha çok yaşamsal ihtiyaçlar için tüketim yapılırken, sanayi devrimiyle birlikte artan ürün çeşitliliği ve seri üretim doğal olarak tüketimin de artmasına neden olmuştur. Bu ise beraberinde tüketicilerin   çok çeşitli hukuksal sorunlar yaşaması sonucunu doğurmuştur. Bir yanda para ve bilgi yönünden güçlü, deneyimli ve örgütlü olan girişimciler, diğer yanda ise karşı tarafa göre bilgi yönünden daha zayıf ve ihtiyaçları nedeniyle bağımlı durumda olan tüketiciler yer almaktadır. Bu nedenle çoğu zaman aldığı ürünün özelliklerini bilmeyen, reklamlar ile etki altında bırakılma riski yüksek olan ve ekonomik olarak üreticiden veya hizmet sunandan daha güçsüz konumda olan tüketicinin korunması ihtiyacı ortaya çıkmıştı.   

Ülkemizde, tüketicinin korunması düşüncesi ilk kez 1982 tarihli Anayasanın 172. maddesinde “Devlet tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder” düzenlemesiyle kendine yer bulmuştur. Daha sonra 23.02.1995 tarihli 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 8/3/1995 tarih ve 22221 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve altı ay sonra yürürlüğe girmiş, oluşan ihtiyaçlar ve Avrupa Birliği uyum çalışmaları nedeniyle süreç içerisinde bazı değişikliklere uğramıştır. Son olarak 07.11.2013 tarihli 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun önceki kanunun yerini almıştır. 6502 sayılı TKHK’nın 86. maddesi “23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Diğer mevzuatta Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır” şeklindedir. 

A-   TEMEL BAZI KAVRAMLAR : 

Tüketici : 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m. 3/1k’da tüketici “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Tüketici, somut hukuki ilişkiye girerken özel bir amaçla hareket eden, yani mal ya da hizmeti elde ederken kişisel, ailevî veya özel kullanıma özgü bir amaç taşıyan kişidir. Yani tarafın tüketici olup olmadığı belirlenirken tacir, küçük esnaf ya da gerçek kişi olmasının bir önemi bulunmamakta, onun hukuki işlem iradesi önem taşımaktadır. Taraf, hukuki ilişkide kişisel, ailevi, özel amaç güdüyor ve ticari veya mesleki olmayan bir amaçla hareket ediyorsa, kendi mesleki –ticari faaliyet alanı dışında sözleşme yapıyorsa tüketici sıfatına sahip olacaktır. Bu durumda tacirler de kendi mesleki faaliyetlerinin dışında bir konuda hukuki ilişkiye girmişlerse tüketici sayılabileceklerdir. Ama taraf ticari veya mesleki amaçlarla hareket ediyorsa tüketici sıfatı kazanmayacaktır. 

Satıcı / Sağlayıcı : 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun ; m. 3/1-ı’da Sağlayıcı tanımının ; Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi

m. 3/1-i’de Satıcı tanımının; Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade ettiğini belirtilmiştir. 

Tüketici İşlemi : Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun tüketicilerin taraf olduğu her türlü hukukî işlemi değil, sadece tüketici işlemlerini esas almaktadır. 6502 sayılı TKHK m. 3/1-l hükmüne göre; “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” tüketici işlemi olarak tanımlanmıştır. 

Satıcı veya sağlayıcının tüketici ile yapmış olduğu bütün hukuki işlemler, tüketici işlemi olarak kabul edilmektedir. Yasada tüketici işlemine örnek olarak sayılan sözleşmeler yanında tüketicilerin ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden gerçek yahut tüzel kişiler ile akdetmiş oldukları tüm sözleşmeler tüketici işlemi olarak TKHK kapsamında yer almaktadır. 

  1. TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE AÇILACAK DAVANIN TARAFLARI  
  1. Davacı  

TKHK’da tüketici mahkemelerinde kimlerin davacı olabileceğine ilişkin açık bir hüküm yer almamakla birlikte m. 73/f. 2’de yer alan; “Tüketici mahkemeleri nezdinde Bakanlık, tüketiciler ve tüketici örgütleri tarafından açılan davalar 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununda düzenlenen harçlardan muaftır.” düzenlemesini içermektedir.Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere Ticaret Bakanlığı, tüketiciler ve tüketici örgütleri, tüketici mahkemelerinde davacı olabilir. 

Yargıtay’ın güncel kararlara bakıldığında satıcı ve sağlayıcıların da tüketici mahkemelerinde davacı olabileceğine ilişkin kararların ağırlıkta olduğu görülmektedir. 

  1. Davalı  

Tüketici mahkemelerinde önemli oranda davalı olarak satıcılar, sağlayıcılar yer alacaklardır. Fakat bununla birlikte akside mümkündür. 

Tüketicinin açtığı davalarda davalı konumunda sözleşmenin niteliğine göre satıcının yanında TKHK gereğince satıcı ile müteselsilen sorumlu tutulan kişiler de yer alabilir. Satıcı, bayi, acente, imalatçı- üretici, ithalatçı, kredi veren ya da konut finansman şirketi uyuşmazlığa sebebiyet veren sözleşmenin tarafı olmamalarına rağmen, kanun gereği satıcı ile müteselsil sorumlu tutuldukları için, tüketicinin açtığı davada, davalı tarafında yer alabileceklerdir.

  1. TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ  

Tüketici mahkemelerinin görevini tespit ederken öncelikle uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinin görev alanına girip girmediğinin tespit edilmesi, sonrasında ise uyuşmazlığın parasal değerinin belirlenmesi gerekir. 

TKHK m. 73/1 tüketici mahkemelerinin görevini “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” şeklinde belirlemiştir. Yukarıda zikredildiği üzere TKHK m. 3/1-l’de tüketici işlemi “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” olarak tanımlanmıştır. Ayrıca yine belirtildiği üzere 6502 sayılı yasa ile birlikte herhangi bir sınırlama olmaksızın tüm sözleşmeler, tüketicinin taraf olması koşuluyla, tüketici işlemi olarak kabul edilecek ve bu nedenle tüketici mahkemelerinin görev alanına girecektir. 

Diğer   yandan  TKHK’da  düzenlenmiş   bazı  uyuşmazlık  türlerinde   tüketici mahkemeleri görevli değildir. Örneğin TKHK kapsamında hükmedilen idari yaptırımlara karşı m. 78/2 gereği 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine  göre  idari   yargı  yoluna  başvurulması   gerekmektedir  ve  bu uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir.  

  1. HAKEM HEYETLERİ:   

TKHK madde 66’da “ Bakanlık, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici hakem heyeti oluşturmakla görevlidir” düzenlemesini içermektedir. Başkanlığı illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam veya bunların görevlendireceği bir memur tarafından yürütülen tüketici hakem heyeti; Belediye başkanının konunun uzmanı belediye personeli arasından görevlendireceği bir üye, Baronun, mensupları arasından görevlendireceği bir üye, Satıcının tacir olduğu uyuşmazlıklarda ticaret ve sanayi odasının ya da bunların ayrı ayrı örgütlendiği yerlerde ticaret odasının; satıcının esnaf ve sanatkâr olduğu uyuşmazlıklarda, illerde esnaf ve sanatkârlar odaları birliğinin, ilçelerde ise en fazla üyeye sahip esnaf ve sanatkârlar odasının görevlendireceği bir üye, Tüketici örgütlerinin kendi aralarından seçecekleri bir üye, olmak üzere başkan dâhil beş üyeden oluşur. Başkan ve üyelerin bu fıkrada yer alan niteliklere sahip yedekleri de ayrıca belirlenir. Tüketici hakem heyetinin oluşumunun sağlanamadığı yerlerde noksan üyelikler, yönetmelikle belirlenen üyelik niteliklerine sahip Devlet memurları arasından illerde ticaret il müdürü, ilçelerde ise kaymakam tarafından tamamlanır. 

TKHK madde 68’de ise Tüketici Hakem Heyetlerinin parasal sınırları belirlenmiş, bu maddede belirtilen parasal sınırların her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılacağı düzenlenmiştir. Ayrıca başvuruların, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabileceği belirtilmiştir. 

2020 yılı için söz konusu parasal sınırlar yeniden değerleme oranına göre tekrar belirlenerek, 

  1. 6.920,00 (altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda İlçe Tüketici Hakem Heyetleri, 
  1. Büyükşehir statüsünde olan illerde 6.920 (altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirası ile 10.390 (onbinüçyüzdoksan) Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri, 
  1. Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 10.390

(onbinüçyüzdoksan) Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri, 

ç) Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde 6.920

(altıbindokuzyüzyirmi) Türk Lirası ile 10.390 (onbinüçyüzdoksan) Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda İl Tüketici Hakem Heyetleri görevlendirilmiştir. Bu sınırlar içerisinde kalan uyuşmazlıklarla ilgili tüketici mahkemelerinde dava açılamaz. 

Kısmi Dava : HMK’nın 109. maddesinde tanımlanmış olup “ Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez” hükmünü haizdir. Tüketici uyuşmazlıklarında uyuşmazlık değeri Tüketici Hakem Heyetleri sınırlarının üzerinde olmakla birlikte kısmi dava açılacak olması halinde ve bu miktarın Tüketici Hakem Heyetlerinin parasal sınırları içerisinde kalması halinde Yargıtay 17.HD, 7.3.2016 tarih E.2016/1554 K.2016/2842 sayılı kararında da belirtildiği üzere görev konusunda kısmi dava değeri değil uyuşmazlık miktarının tamamı dikkate alınarak karar verilmelidir. Dolayısıyla böyle bir durumda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. 

Karşı Dava : Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile tüketici mahkemelerinin kurulmuş ve bu mahkemeler, tüketicilerin taraf oldukları ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da düzenlenen uyuşmazlıklara bakmak için ihdas edildiklerinden hem kişi hem de konu bakımından bir sınırlamaya tâbi tutulmuş özel mahkemelerdir. Bilindiği üzere açılmış ve görülmekte olan bir davada, davalının aynı mahkemede, davacıya karşı açtığı davaya, karşı dava denilmektedir. 

Karşı dava tüketici mahkemesinin görev alınan giren bir uyuşmazlık ile ilgiliyse karşı dava açma süresi içerisinde arabulucuya başvurulması gerekmektedir. Bilindiği üzere dava şartı kapsamında kalan uyuşmazlıklarla ilgili olarak HUAK m. 18 A /15. Fıkrası gereğince Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durur ve hak düşürücü süre işlemez. Bu durumda karşı dava açma süresi içerisinde arabuluculuğa başvurulması halinde dava açma süresi son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar işlemeyecek, son tutanağın düzenlendiği tarihten sonra ise kalan süre içerisinde karşı dava açılabilecektir. Dikkat edilmesi gereken husus ; arabulucuya başvuru halinde sürelerin kesilmeyeceği, sürelerin durduğu ve kalan süre içerisinde karşı davanın açılması gerektiğidir. 

Özel mahkeme oldukları için de genel mahkemeler ile aralarında görev ilişkisi bulunmaktadır. Asıl davanın görüldüğü mahkeme özel yetkili bir mahkeme olan tüketici mahkemesi ise, açılacak karşı davanın da bu mahkemede görülmesi gerekmektedir. Öte taraftan asıl dava bir genel mahkemenin, karşı dava ise özel mahkeme olarak tüketici mahkemesinin görev alanına giriyorsa bu durumda genel mahkemede dava açılamayacak, tüketici mahkemesinde bağımsız bir dava açmak gerekecektir. Bu durumda tüketici mahkemesinde dava açmadan önce arabulucuya başvurulması gerekmektedir. 

E- DAVA ŞARTI ARABULUCULUK KAPSAMINDA OLMAYAN UYUŞMAZLIKLAR  

6502 sayılı TKHK madde 73A maddesi ile Tüketici Mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı haline getirilmekle birlikte bazı uyuşmazlıklar kapsam dışında tutulmuştur. 

  1. Hakem Heyetinin Görevi  Kapsamında Kalan Uyuşmazlıklar:  TKHK madde 66 ile Bakanlığa Tüketici  Hakem Heyetlerini kurma görevini vermiş ve   madde 68 de tüketici hakem heyetinin parasal sınırları belirlenmiştir. 2020 yılı için belirlenen parasal miktarlara ilişkin bilgiler yukarıda verilmiştir. 

Ayrıca HUAK madde 18A/18. fıkrası gereğince “Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz.” Belli bir miktarın altında kalan tüketici uyuşmazlıklarıyla ilgili olarak Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru yolu kanunen zorunlu tutulduğundan ve hakem heyetlerine başvuru alternatif uyuşmazlık çözüm yolları arasında sayıldığından,  hem de TKHK 73 A maddesindeki açık düzenleme gereğince hakem heyetinin görev alanında kalan uyuşmazlıklarla ilgili arabulucuya başvuru dava şartı değildir.   

  1. Hakem Heyeti Kararlarına İtiraz: TKHK m. 70/f. 3 gereği “Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.” Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı tüketiciler gibi satıcıların da itiraz edebilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına itirazın bir kanun yolu olmadığını belirtmek gerekir; zira karara karşı başvurulan yolun, kanun yolu olarak nitelendirilebilmesi için, kararın bir üst derece mahkemesince incelenmesi gerekmektedir. 6502 sayılı TKHK’na eklenmesi teklif edilen 73-A/1/b bendi gereğince hakem heyeti kararlarına yapılacak itirazlardan önce arabulucuya başvuru gerekmediği açıkça düzenlenmiştir. 
  1. TKHK madde 73/6 fıkrası “Tüketici örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile Bakanlık; haksız ticari uygulamalar ve ticari reklamlara ilişkin hükümler dışında, genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve bu Kanuna aykırı bir durumun doğma tehlikesi olan hâllerde bunun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararı alınması veya hukuka aykırı durumun tespiti, önlenmesi veya durdurulması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilir” düzenlemesini içermektedir. Tüketici örgütleri, ilgili kamu kurumu ve kuruluşlar ile Bakanlığın açacağı bu madde kapsamındaki uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması gerekmemektedir.  

ç) TKHK’nun Üretimin veya satışın durdurulması ve malın toplatılması başlıklı madde 74- “(1) Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun tespiti, üretiminin veya satışının durdurulması, ayıbın ortadan kaldırılması ve satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için Bakanlık, tüketiciler veya tüketici örgütleri dava açabilir. (2) Satışa sunulan seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi hâlinde, mahkeme ayıbın niteliğine göre malın satışını geçici olarak durdurma veya ayıbı giderme kararları verebilir. Üretici veya ithalatçı mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın ayıbını ortadan kaldırmakla yükümlüdür. Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkânsız olması hâlinde mal, üretici veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır. Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir veya ettirilir. İmha edilen malla ilgili tüketicinin dava ve tazminat hakları saklıdır. (3) Satışa sunulan bir seri malın, tüketicinin güvenliğini tehlikeye sokan bir ayıp taşıması durumunda Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri saklıdır” düzenlemesini içermektedir. Bu madde kapsamında kalan davalarla ilgili olarak dava açmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı kapsamında değildir. 

  1. Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak dava açmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı kapsamına alınmamıştır. 

Hangi malların TKHK kapsamında olduğu kanunun tanımlar başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının h bendinde sayılmıştır. Buna göre “Alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi mallar” bu kanunun tüketiciye tanımış olduğu koruma kapsamında yer almaktadır. 

TKHK’nun Tüketicinin seçimlik haklar başlıklı madde 11/4 fıkrası “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi haklarından birinin seçilmesi durumunda bu talebin satıcıya, üreticiye veya ithalatçıya yöneltilmesinden itibaren azami otuz iş günü, konut ve tatil amaçlı taşınmazlarda ise altmış iş günü içinde yerine getirilmesi zorunludur. Ancak, bu Kanunun 58 inci maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik eki listede yer alan mallara ilişkin, tüketicinin ücretsiz onarım talebi, yönetmelikte belirlenen azami tamir süresi içinde yerine getirilir. Aksi hâlde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir düzenlemesi bulunmaktadır. 

TKHK’un Ön ödemeli konut satış sözleşmeleri başlıklı madde 40- “Ön ödemeli konut satış sözleşmesi, tüketicinin konut amaçlı bir taşınmazın satış bedelini önceden peşin veya taksitle ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen veya kısmen ödenmesinden sonra taşınmazı tüketiciye devir veya teslim etmeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır. 

TKHK’un Devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti sözleşmeleri madde 50“Devre tatil sözleşmesi, bir yıldan uzun süre için kurulan ve tüketiciye bu süre zarfında birden fazla dönem için bir veya daha fazla sayıda gecelik konaklama imkânı veren sözleşmelerdir” şeklinde düzenlenmiştir. 

Söz konusu düzenlemelerden taraflardan birinin tüketici, diğer tarafın bu işi ticari veya mesleki amaçlarla yapan satıcı veya yüklenicinin oluşturduğu konut ve tatil amaçlı taşınmazlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarla, ön ödemeli konut satış sözleşmelerinde ve devre tatil sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların tüketici mahkemesinde açılacağı, fakat taşınmazın aynından kaynaklanan davaları açmadan önce arabulucuya başvurunun dava şartı kapsamında olmadığı belirtilmiştir.    

Uygulamada çokça karşılaşılan sözleşme tiplerinden biri olan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar, 6502 sayılı TKHK m. 73/1’de tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemelerinin görevli olduğu açık biçimde ifade edildiğinden, tüketici mahkemelerinde görülmektedir. Arsa malikinin kendi payına düşen bağımsız bölümler üzerinde tasarrufta bulunduğu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar karşı taraf tüketici sıfatına sahip olsa dahi arsa maliki yüklenici konumunda olmadığı için tüketici mahkemelerinde açılamayacağı kabul edilmektedir. Fakat kat karşılığı inşaat sözleşmesinin yüklenici ile üçüncü kişiler arasında kurulacak taşınmaz satış sözleşmelerinden doğacak uyuşmazlıklarda tüketici mahkemeleri görevli olacaktır. Bununla birlikte, taşınmazın aynından kaynaklanan uyuşmazlıklar istisnalar arasında sayıldığından bu tür davaları açmadan önce arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. 

F- ARABUUCULUK İLK TOPLANTISINA KATILMAMANIN SONUCU  

6502 sayılı TKHK madde 73 /A- 2 fıkrasında 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 11.

Fıkrasının tüketici aleyhine uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Bu fıkra “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır” düzenlemesini içermektedir.  

 

İlk toplantıya katılmayan tüketicinin  bunun hukuki sonuçlarından muaf tutmasının amacının güçsüz durumda olduğu varsayılan tüketicinin içinde bulunduğu koşulları ağırlaştırmamak olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bununla birlikte, karşı tarafı tüketici olan arabuluculuk başvurularında yaptırımı olmaması nedeniyle tüketiciyi arabulucu masasına oturtmak oldukça zor olacaktır.   

Ayrıca tüketicinin başvuru yaptığı arabuluculuk görüşmelerinde, tüketici “talepte bulunan” olmasına rağmen toplantıya gelmeyerek arabuluculuk görüşmesine imkan vermeyebilir ve Bakanlık bütçesinden arabuluculuk ücreti ödenmesine neden olabilir. Bu şekilde davranan tüketici, ileride açılacak davada haksız çıktığında ise düzenleme gereği  arabuluculuk ücreti kendisinden  tahsil olunamayacaktır.   

G - ARABULUCULUK ÜCRETİ

6502 sayılı TKHK’nun madde 73/A-3. Fıkrası “Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılmaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları halinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak belirtilen hallerde arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre iki saatlik ücret tutarını geçemez” düzenlemesini içermektedir. Bu düzenleme İş Mahkemeleri Kanunu madde 3 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu madde 18A da belirtilen  arabuluculuk ücretlerinden oldukça farklı düzenlemeler içermektedir. 

Düzenleme gereğince diğer dava şartı arabuluculuk uygulamalarından farklı olarak,   görüşmeler sonucunda tarafların anlaşmaya varması halinde de sadece tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti

Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacaktır. Oysaki iş hukuk ve ticaret hukukundan kaynaklanan dava şartı arabuluculuk görüşmeleri sonucunda tarafların anlaşması halinde arabuluculuk ücreti aksi kararlaştırılamamışsa taraflarca eşit bir şekilde ödenmekte, Adalet Bakanlığı bütçesinden herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.    

HUAK’nun Dava Şartı Arabuluculuğu düzenleyen madde 18A/19. fıkrasında “İlgili kanunlarda dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin kabul edilen özel hükümler saklıdır” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu düzenlemeden, ilgili kanunda özel düzenleme içermeyen hususlarla ilgili olarak HUAK 18A maddesine bakılması gerektiği anlaşılmaktadır. 

6502  sayılı  TKHK   madde  73/A-3.  fıkrası   anlaşma  halinde  satıcının ödemesi gereken uyuşmazlıkla ilgili olarak bir düzenleme içermediğinden anlaşma halinde satıcı yönünden HUAK 18A/ 12. Fıkrasındaki düzenlemenin dikkate alınması gerektiği anlaşılmaktadır. İlgili fıkra “Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları hâlinde, arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanır. Bu durumda ücret, Tarifenin Birinci Kısmında belirlenen iki saatlik ücret tutarından az olamaz” düzenlemesini içermektedir.   

Bu düzenlemeye göre konusu para olan ya da para ile değerlendirilebilen hukuki uyuşmazlıklarda tarafların arabuluculuk yoluyla anlaşmaya varması halinde, üzerinde anlaşmaya varılan miktar üzerinden Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinde belirlenen oranlar uyarınca nispi tarifeye göre hesaplama yapılacak ve aksi kararlaştırılmaz ise belirlenen bu ücret taraflarca eşit bir şekilde ödenecektir. Fakat 6502 sayılı TKHK 73/A-3 maddesi gereğince tüketicinin ödeyeceği ücret Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacağından ve bu iki saatlik ücretten fazla olamayacağından, anlaşma halinde nispi tarifeye göre arabuluculuk ücreti belirlendikten sonra bu ücret taraflara eşit olarak paylaştırılacak, fakat tüketicinin ödemesi gereken miktar tüketiciden talep edilmeyecek, tüketicinin payına düşen miktar ne olursa olsun iki saatlik ücret Adalet Bakanlığı’ndan talep edilecek, satıcı, sağlayıcı, bayi, acente, imalatçı- üretici, ithalatçı, kredi veren ya da konut finansman şirketinin payına düşen miktar ise iki saatlik ücretten az olmamak üzere kendisinden istenecektir. 

Bu durumda arabulucu aslında nispi tarifeye göre alması gereken ücreti alamayıp iki saatlik ücretle yetinmek zorunda kalacak ve büyük miktarlı uyuşmazlıklarda arabulucu gelir kaybına uğrayacaktır. Bununla birlikte taraflar arasında farklı ücret uygulaması uygulamada bazı sorunlar doğmasına neden olabilecektir. Ama tüm bu düzenlemelerdeki gayenin zayıf durumda olan tüketiciyi korumak olduğu anlaşılmaktadır.    

      H- YARGILAMA GİDERİ : 

HUAK madde 18 A/13. fıkrası gereğince “Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarı Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. İki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücret aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde uyuşmazlığın konusu dikkate alınarak Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanır. Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılır.” düzenlemesini içermektedir. 

İki saati aşan görüşmeler sonucu tarafların anlaşamamaları halinde, iki saati aşan görüşmelerle ilgili olarak ücretin ne şekilde ödeneceği konusunda TKHK 73A maddesinde herhangi bir düzenleme olmadığından HUAK madde 18A/13. fıkraya uygun şekilde tüketici de dahil olmak üzere aşan kısımla ilgili ücretlerin taraflardan alınması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu ise kanun koyucunun tüketicinin korunması ile ilgili aldığı diğer önlemlerle çelişmektedir. 

Diğer yandan TKHK madde 73A/4 fıkrası “Arabuluculuk faaliyeti sonunda açılan davanın tüketici lehine sonuçlanması halinde arabuluculuk ücreti, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir” düzenlemesini içermektedir. 

Kanunun düzenlenme şekli hatalıdır. Davanın tüketici lehine sonuçlanması halinde arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsil edileceği düzenlendiğine göre tüketici mahkemelerinde sadece tüketicilerin davacı olacağı varsayımı üzerinden hareket edildiği anlaşılmaktadır. Oysaki tüketici mahkemelerinde davalının tüketici olduğu pek çok dava bulunmaktadır. İlgili madde metni “.. 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre dava aleyhine sonuçlanan taraftan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir” şeklinde düzenlenmelidir. 

İlgili madde metninden, tüketici mahkemesinde açılacak davanın tüketici aleyhine sonuçlanması halinde arabuluculuk ücretinin taraflardan talep edilmeyeceği, bu anlamda tüketicinin lehine bir düzenleme getirildiği anlaşılmaktadır. 

      I- GEÇİCİ MADDE : 

6502 sayılı Kanuna eklenen geçici Madde 2 gereğince bu kanunun dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’da görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz. 

SONUÇ  

Zayıf konumdaki tüketiciyi korumak ve güçlendirmek amacıyla Avrupa Birliği Tavsiye Kararları ve Yönergeleri doğrultusunda yenilenen 6502 sayılı TKHK kapsamında olan uyuşmazlıklarla ilgili Tüketici Mahkemelerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurunun bir dava şartı haline getirilmesi hukukumuz açısından oldukça önemli bir adımdır. Arabuluculuğun yargılama süreçlerine göre hızlı, ekonomik ve barışçıl bir çözüm yolu olması nedeniyle tüketici uyuşmazlıklarında da etkin ve tarafların menfaatlerine uygun çözüm bulunmasında önemli bir etki yaratacağı muhakkaktır. 

Kısa bir süre içerisinde yasalaşacağı anlaşılan 6502 sayılı Kanuna eklenmesi düşünülen 73A maddesi ile diğer dava şartı arabuluculuk uygulamalarında olmayan, tüketiciyi koruyucu ek önlemlerin alınması dikkat çekicidir. 

Taşınmazın aynından kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili açılacak davalarda arabulucuya başvurunun dava şartı kapsamından istisna tutulması ise uygulamada karşılaşılacak özellikle tescille ilgili kısıtlayıcı düzenlemeler nedeniyle isabetli olmuştur.   

Tüketici Hakem Heyeti sınırları içerisinde kalan uyuşmazlıklarla ilgili olarak dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulamayacak olup, parasal sınırın üzerinde kalan tüketici uyuşmazlıklarında veya konusu para ile belirlenemeyen uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulacaktır. Ticari davalarla ilgili olarak dava şartı arabuluculuğa başvurunun ön koşullarından biri uyuşmazlığın mutlaka bir miktar paranın ödenmesini içeren alacak veya tazminat talebi içermesidir. Oysaki kanun koyucu tüketici uyuşmazlıkları ile ilgili olarak uyuşmazlık konusunun mutlaka bir para alacağı içermesi şartını aramamıştır. 

KAYNAKÇA 

ALTINER YOLCU Fatma Zeynep; Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018

ARAS, Aslı: Tüketici Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2009.
DÖNER, Kemal: Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olduğu Uyuşmazlıklar
DÜHFD, Cilt: 22, Sayı: 36, Yıl: 2017, s. 137-185
ERMENEK, İbrahim: Yargı Kararları Işığında Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Ve Bu Alanda Ortaya Çıkan Sorunlara İlişkin Çözüm Önerileri, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVII, Y. 2013,
GÜLEÇ, Nuri: “6502 Sayılı Kanun Kapsamında Tüketici Hakem Heyetlerine İlişkin Tüketici Hukuku Ve Usul Uygulamaları”, Tüketici Akademisi www.tuketiciakademisi.org.tr.
KARA, İlhan: Tüketici Hukuku, Ankara 2012.  
OZANOĞLU, Hasan Seçkin: Tüketici Sözleşmeleri Kavramı (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Uygulanma Alanı), AÜHFD 2001/1, s. 55-90.  
TEK, Gülşen Sinem: Tüketici Mahkemelerinin Görevi, Yetkisi ve Tüketici Mahkemelerinde Yapılan Yargılamanın Usulü, Bahçeşehir Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Kazancı Hakeml  i Hukuk Dergisi, 

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyimini geliştirebilmek için internet sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Çerez kullanımını kabul edebilir, ayarlarınızdan çerezleri silebilir veya engelleyebilirsiniz. Çerezler hakkında detaylı bilgi almak için Çerez ve Cookie Aydınlatma Metni'ni incelemenizi rica ederiz.